TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Alpay Azap, Halk TV’de Konuştu: “Sağlık Sistemindeki Çöküş Kaderimiz Değil, Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün!”

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Alpay Azap ve Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Dr. Kayıhan Pala, 2 Şubat 2025 günü Halk TV’de Mustafa Sönmez’in hazırlayıp sunduğu Parametre programına katıldı.

Program, sağlık alanında bakanlığın övgüyle bahsettiği niceliksel artışların niteliksel bir artışa dönüşüp dönüşmediği sorusuyla başladı. “Türkiye, sağlığa ortalamanın altında bir pay ayırıyor ama o payı da nitelikli kullanamıyor” diyen Dr. Alpay Azap; Türkiye’de bebek ölüm hızı yüksekliğinin, felç geçirdikten sonra hayatta kalma oranı düşüklüğünün, kanser tarama oranı düşüklüğünün, riskli grupların aşılanma oranı düşüklüğünün önemli nitelik göstergeleri olduğunu söyledi. Azap şöyle devam etti:

“Kişi başı hekime başvuru sayısı 2002’de 3,1 iken 2023’te 11,5 olmuş durumda. Fakat hekime ulaşmak, nitelikli sağlığa erişmek anlamına gelmiyor. Çünkü başvurular arttıkça randevu bulma olanakları azalıyor, randevu aralıkları kısalıyor, hekimler hastalarına yeterli zamanı ayıramıyor, süre yetersiz olunca tetkik sayısı artıyor, hekimler mesleklerini hakkıyla yapamaz hale geliyor, hastalar aldıkları hizmetten memnun kalmıyor, tekrar tekrar hekime başvurmak zorunda kalıyor, bu gerilim sonucunda sağlıkta şiddet artıyor.”

Dr. Kayıhan Pala da temel felsefesi insanları korumak olan sağlığın, insanları hastalandıktan sonra tedavi etmeyi amaçlar hale getirildiğini, sağlığa ayrılan bütçenin çok büyük bir kısmının tedavi edici hizmetlere ayrılmasından bunun anlaşılabileceğini söyledi.

Programda sağlığın ticarileştirilmesinin en çarpıcı sonuçlarının özel sektörde görülebildiğine de dikkat çekildi. 2002’de 12 bin 400 olan özel sektördeki yatak sayısının 2023’te 55 bini aştığını, 2002’de 0,1 olan kişi başı ortalama ayaktan başvuru sayısının 2023’te 0,8’e yükseldiğini aktaran Dr. Alpay Azap, şöyle devam etti:

“Ticarileşmenin 2007’de Genel Sağlık Sigortası sisteminin kurulmasından sonra arttığını görüyoruz. Çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu aracılığıyla ve hizmet alımı yoluyla özel sektöre kaynak aktarılmaya başlandı. Ama özel sağlık kurumlarının amacı, tüm özel kurumlarda olduğu gibi, kâr etmek. Kâr etmenin yolu da harcamaları kısmaktan ve gelirleri artırmaktan geçiyor. Özel sağlık kurumları da daha çok gelir elde edebilecekleri yerlere yöneliyorlar; yenidoğan hizmetleri, kadın doğum hizmetleri, görüntüleme hizmetleri gibi. Türkiye’deki yenidoğan yataklarının %50’den fazlasının, İstanbul’daki yenidoğan yataklarının %65’ten fazlasının özel sektörde olması bunun en çarpıcı örneği. Tabii bu da yenidoğanların yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan skandallara kapı aralıyor.”

Özel hastaneye giden bir yurttaşın Sağlık Uygulama Tebliği ile belirlenmiş fiyatın iki katı kadarını ödemek zorunda kaldığına dikkat çeken Azap, özel hastanelerin dünyada da olduğunu fakat Türkiye’deki gibi kamudan kaynak aktarımı yoluyla büyütülen ve bağımlılaştırılan bir sistemin dünyada olmadığını ifade etti.

Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında hayata geçirilen şehir hastaneleri ve ilaç katkı-katılım payları da programda ele alındı. Dr. Kayıhan Pala, eski Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 2024 yılı bütçe görüşmelerinde “şehir hastanelerine aktarılacak kaynağın 322 milyar avro olarak hesaplandığını” aktardığını hatırlatarak, şehir hastanelerinin gerek yükselen tepkiler gerekse de ekonomik bir girdap yaratması nedeniyle sürdürülemez hale geldiğini dile getirdi.

Dr. Alpay Azap ise ilaç katkı-katılım paylarının yaratacağı sorunlara dikkat çekti:

“İlaç katkı-katılım payı, birinci basamaktan sevk ile gidildiğinde yarı yarıya düştüğü için hastalar aile hekimlerine çok daha fazla başvuracak. Bu da birinci basamak sağlık çalışanlarının üzerindeki yükü artıracak. Ama diğer yandan birinci basamak sağlık çalışanlarının “Eziyet Yönetmeliği” olarak nitelendirdiği düzenleme ile belli sayıdan fazla sevk halinde aile hekimlerinin gelirlerinden kesinti yapılacak. Daha da kötüsü, hastaların hekimleri puanlaması uygulaması ile sevk vermeyen hekime düşük puanlar verilebilecek ve bu da hekimin sözleşmesinin sonlanmasına yol açabilecek. Hekimler her anlamda arada kalacak. Oysa bu katkı-katılım paylarına hiç gerek yok. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun topladığı sağlık primleri, sağlık harcamalarını fazlasıyla karşılıyor. Dolayısıyla biz bu payın kaldırılmasını istiyoruz.”

Azap ayrıca hekimlerin özlük haklarının tırpalanmasına da dikkat çekti. Temel ücretlerin, toplam kazancın ancak %40’ı olduğunu, performans ve diğer ek ödemelerin alınabilmesi için hekimlerin aralıksız çalışmaya zorlandığını söyleyen Azap; binden fazla hekim ile yapılan anket çalışmasına atıfla, hekimlerin %35’inin yılda 10 günden az izin kullandığını aktardı. Azap, tüm sağlık çalışanları için insanca yaşamaya yetecek ve tek kalemden oluşan ücret istediklerini dile getirdi.

Programın son bölümünde ise nihai öneriler konuşuldu. Kamu tarafından sunulan, birinci basamağın ve sevk sisteminin güçlendirildiği, eşit, parasız, nitelikli bir sağlık hizmetinin gerekliliğine vurgu yapılan konuşmalarda; sağlık politikalarının belirlenmesinde sağlık emek-meslek örgütlerinin söz sahibi olmasının önemi de dile getirildi. Dr. Alpay Azap, programı şu sözlerle noktaladı:

“Biz Sağlık Bakanı ile iletişim kuruyor, müzakere ediyoruz. Fakat tüm önerilerimize, taleplerimize karşın hak kayıplarına yol açacak düzenlemelerin dayatılmasına karşı da mücadele ediyoruz. Tablo karamsar gibi görünebilir ama biz biliyoruz ki, bu ülkenin kaynakları bugünkünden çok daha iyi, çok daha nitelikli bir sağlık hizmeti sunmaya olanak tanıyor. Sadece bir niyet eksikliği var. Biz bu çöküşün kaderimiz olmadığını söylüyoruz. 14 Mart’a giderken ‘Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün’ diyoruz.”

Loading

Paylaş